Değerli okuyucularım;
Bir okurum yolda beni çevirdi, bana bir şey söyledi. Bize biraz eski Urfa’nın ahlak, gelenek göreneklerle alakalı bir şeyler söyleyin dedi, ben ona şöyle dedim: “Sen yaz, bir köşe açayım serbest kürsü, vatandaş konuşuyor”. Çok güzel ve kısık sesle şunu dedi: “Babam beni mahrum etti, ben de babamı mahrum ettim durdum. Bu nasıl bir şey? Babam beni bir yere götürmedi, halk meclislerine, belki çok okuluma ve kendime zaman ayırırım diye ben ona arkasında yürüyeyim. Babamın nasıl bu adabı, bu terbiyeyi, bu bilgeliği aldım demedim. İki alfabe harfini öğrendim ben, beni bilge gördüm; babamı gerici ilan ettim. Babam, oğlum okuluna baksın büyük adam olsun dedi, ben de kaybettim babam da kaybetti. Neyi mi? Geleneğimi, göreneğimi, yardımseverliğimi, büyüğüme saygıyı, küçüğüme şefkat ve sevgiyi, asalet kimliğini, trafikte nasıl davranmayı, BÜYÜK ADAM olmanın yaşla değil yaşamla olduğunu, çok okumakla bir şey kazanılmayacağını; çok okuma devri değil, çok kazanma devriymiş, çok sevginin değil çok kibirlilik ve nefretliğin para ettiğini. Bir söz sürtüşmesinde büyüklerimin yıllarca emek verip ağalık ve aşiretlik zırhını kaldırdığını ancak bu zırh birken iki oldu.” Tekrar aşiretçilik, YALAKALIK ve onun bir versiyonu olan ağalık bana bir şey hatırlattı. MİLLİ FUTBOLCU TANJU ÇOLAK Şanlıurfa’ya Urfaspor tesislerinin açılışına gelirken, Başkan Sabahattin Cevheri’nin Urfaspor çalıştırıcılığını yapar mısın, ŞANLIURFA BÜYÜK BİR KÖY deyip affını istemesi. Dedik ya, Urfa Medeniyetin Beşiği Mukaddim Şehir Ş.urfa, dünyanın ilk üniversitesi Şanlıurfa’da kurulmuş HARRAN ÜNİVERSİTESİ. Harabeleri duruyor. Kültür, medeniyet şehrinin insanı halk kültüründen mahrum kaldın ve halk medeniyetinden ne yazık ki. Çok üzülerek söyleyeyim; merhamet duygusundan sevgi-saygı çemberinden çıktı kalkınmalar. Tek taraflı olmaz, komplikasyondur. Apartman katlarının yükselmesi ile jiplere binmekle, sosyete gözlüğü takmakla kültürlü olunmuyor. Lütfen sevgili anneler babalar, çocuklarınızı son nesline girenler, dost ziyaretlerine, akraba ziyaretlerine, hasta ziyaretine, büyüğün küçüğüne şefkati, küçüğün büyüğüne saygısı uygulamalarıyla yaşatın. 25 Milyon Dolar Hollywood ahlak bozucu diziler için yardım eden Küresel Sermaye dizilerinden nefret ediyoruz, ancak başta anneler babalar dahil seyrediyoruz. Bir genç bana bankaların yanında “Amca elbise alacağım” dedi. Şaştım… Asker sandım teskere almış, sordum nerelisin, “Urfalıyım” dedi. Tanımıyor musun, yok. Nasıl Urfalısın? Karaköprü’de oturuyorum, yani şu ilerde dedim. Ya Rab bu ne hal? Kardeş bak dükkan o, dedim. Genç kolundan damadı gibi bekliyor, kolundan tuttum içeri koydum. Hakikaten toplumsal bir kültür seferberliğine kalkmamız lazım. Bunlar devletin işi olduğu kadar kendi halkın işidir. Bakın, Osmanlı döneminde bir hanım hamileyken ölürse, mezar taşının üstüne çocuk için bile ek mezar taşı koymuştur. Ne kadar incelik? Ne kadar derin düşünce? Fatiha okuyan biri annesine okurken bir Fatiha da çocuğun ruhuna okusun. İnceleyin asaletin derinliğini.
“Eski Hamamların iki kapısı vardır.” Dikkat edin, camilerin iki kapısı vardır. Bir kapıdan girin diğerinden çıkın, zarafete bakın. Ne oldu bize, niye bu hâle geldik? Niye bu duruma düştük? Biz kimiz? Afrika’da canı sızlayan, hakarete uğrayan birine canımız sızlar inancı ile yaşayan bir toplumken, birbirimizi görmez bir hâle geldik. Kim bizi bu hâle koydu? Kim bu değerlerimizi elimizden aldı? Bir dil sürtüşmesinden çıkan kavgada altı ölü üç yaralı, bu gözümüzden kim Kur’an gözlüğünü çıkardı? Kim bu felsefe gözlüğünü (nefis gözlüğünü koydu?). Neler oldu bu topluma? “Komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değildir” diyen Resulullah’ın ümmeti değil miyiz? Biz şimdi kimin ümmetiyiz? PARANIN, nefsin ve şeytanın mı?
“İLİM MÜ’MİNİN KAYBOLMUŞ MALIDIR” , “İki günü bir olan zarardadır”. Bir ekmeğini beş kişiyle bölüşen Urfa Kabadayıları nerede? Aynı insansız insanın şekli (fiziki)’nde bir değişiklik var mı? Ne usulü ne esası, toplum terbiyemiz ne oldu? Ne olur birbirimize sarılalım! Umudumuz çocuklarımızı fen bilimlerinde UZAYA ÇIKMASI için elimizden geleni yapalım eyvallah ama biraz da toplum değerine saygılı, uzlaşmacı; barışı hoş görüyü çocuklara öğretelim.
Ahlak iki çeşit yorumlanır: biri mecburi ahlak, diğeri toplumsal uyumlardır. Bir devlet dairesine girişin bellidir, bir caddede bellidir. (Bu mecburi). Bir de kendiliğinden keyfi ahlak geleneği; yolda bir yaşlıyı görürsün hürmet edersin, ihtiyacı varsa gücüne göre yardımcı olursun. Bu da kendiliğinden gelişen Toplumsal Ahlak. İşte bunu çocuklarımıza öğrenecek bilgiler vermemiz lazım. Al buradan eğitimin tarifi. “MİLLİ EĞİTİM VE ÖĞRETİM BAKANLIĞI”. Doğru. Bak ilk başlık ‘önce eğit’, doğru evet ve ÖĞRET. Bakın önce eğitim sonra öğretim. Şimdi okullarda buna ne kadar riayet ediliyor bilmem, belki öğretmenlerimiz biraz eğitelim deseler (!) velilerimiz darp eder. Ne oluyor? Çocuklarımızı yer sürünmesi belleklemeden mahrum ettik. Al bir yürüteç, hazır bez bırak odaya. Aç, Yaprak Dökümü dizisini ha büyüdü çocuk. Bellekleyerek sürünerek yürümesini öğrenen çocuk (PSİKOMOTOR) gelişimi sağlanır, dirsekleri üzerinde yürür, dizleriyle sürüklenir; bu da kas gelişimini sağlar. Ne olut geçmiş geleneklerimizi birbirimize hatırlatarak yaşayalım. Çocuklarımıza, yetişkinlerimize öğretelim. Bütün dünya, Küresel Sermayenin saldırısında. Dikkat edip bizi yönetenler mutlaka silkelenmelidir.