Dobra Dobra Haber Gerçek Haberin Kaynağı
21.11.2024
Şanlıurfa / 17°C

19 Kasım 2024 - 22:35
EFSANE KEBABÇI NİYAZİ USTA DA BUGÜN HAKKA YÜRÜDÜ
İbrahim Halil Çelik "Başta kederli ailene , acılı evlatlarına , onu seven esnaf dostlarınla ; tüm siyasi yoldaşlarına yüce Rabbimden sabırlar diliyorum. "
EFSANE KEBABÇI NİYAZİ USTA DA BUGÜN HAKKA YÜRÜDÜ

İbrahim Halil ÇELİK    

Urfa’dan oğlum Muhammed Fatih aradı: “Baba! Niyazi amcayı hastaneye kaldırmışlar. Çok hastaymış. Yoğun bakıma almışlar onu, bilginiz olsun!“ dedi üzülerek. Ben de hemen oğlu Osman’ı aradım.  Osman da: “Babam  çok ağır hasta İbrahim Halil amca. Hastahaneye kaldırdık. Onu entübe edip , yoğun bakıma aldılar. Dualarınızı eksik etmeyiniz.” dedi hüzünlü bir ses ile. Yürekten dualar ettim şifa bulsun diye Niyazi kardeşime. Çok üzüldüm onun hastalığına , çok ! Onu kısa zaman önce aramış ve uzun uzun konuşmuştuk. Urfa’nın siyasi ahvalını , ekonomik gidişatı  ve esnafın durumunu  ince ince konuşmuştuk onunla. 

O, Urfa siyasetinin  çarıklı erkan -ı harbi idi.  Niyazi nefes almakta zorlanıyordu. Demek ki, durumu çok ağırlaşmıştı bu kez Niyazi ‘nin.  

Dostum , meclis üyem  güzel insan Muhtar İsmail Dağbaşı’nı aradım.  Ondan Niyazi’nin durumunu sordum. Ona da Halil Soran söylemiş Niyazi’nin hastanede yattığını.  Niyazi ile yakinen ilgilenen  Adil Saraç’ı da aradım . Adil’de çok üzüntülü idi. Onun da  Niyazi’nin bu durumundan haberi varmış. O da oğullarından bilgi alıyormuş. Şimdilik duadan başka yapacak bir şeyimiz yoktu. Dua ile bekliyecektik. 

Yıllardır  fikirdaşım,  gönüldaşım, siyasetteki eskimez yoldaşım , koca Niyazi Dikme ‘ de ağır hasta idi demek . Onu  şifa bulur döner aramıza diye bekliyorduk. Daha dün de yine durumunu  oğlu Osman’dan sordum. Durum aynı dedi.  Bugün oğlum Mikdad Lamih’in mesajından saat 09.24 te vefat haberini okudum ağlayarak. 

Demek sende Çüt (çift) Kubbe’den seyredeceksin o çok  sevdiğin Halil ül Rahman  ile Anzılha göllerini   tepeden bakarak. Urfa’da yaraşır bu seyir sana. Demek sen de bu  fani dünyada bizi  yetim bırakıp o ölümsüzlük alemine hicret ettin. Onun  bu  ayrılışın  beni  çok üzdü. Ah ölüm, ah! İnsanların ağzının tadını kaçıran acı gerçek! Sırası gelen bu dünyadan göçecek. İşte vade doldu ve elimizden kayıp uçtu ruhun.  

 Allah rahmet eylesin.

 Mekanın cennet olsun. 

Yolun açık olsun aziz kardeşim benim. Kabrin cennet bahçelerinden bir bahçe olsun. 

Daha dün gibi  kısa bir zaman önce siyasetin koca yüreklisini , aziz dostum İzzetin Olgun’u  yollamıştık o dönülmez sefere. Bugün de seni uğurluyoruz öte aleme. Ruhun gitti dostlarımızın  ruhlarının  toplandığı  o berzah alemine; seni de  dostlarının  omuzları üzerinde   götürüyoruz Çüt Kubbedeki kabrine.  Ruhun şad olsun. Bizlerden de selam söyle  önden gidenlere.  Dünyaya gelmek zaten insanoğlunun   öte aleme  gidişi için bir pasaport değil midir? Bu dünya da vizen doldu. Bu dünya ahiretin tarlasıdır. 

Birden hatırladım seninle geçen o uzun dünümüzü . Ve mazi canlandı birden gözlerimin önünde bir film şeridi gibi  :

Niyazi Dikme rahmetliyi  çocukluğundan beri tanırdım. O, yerinde duramayan, afacan mı afacan  ve   oynadıkları her oyunda bile baş olmak isteyen  bir karaktere  sahipti.  Onda akıl dolu koca bir kafa , en ince sesleri duyacak kadar duyarlı iki kepçe kulak , siyah gür saçlarının altında,  kömür kalemiyle çizilmiş gür kaşlar ve insanların ciğerlerini okuyacak  kadar dikkatlı küçücük iki misket gibi parlayan kara gözleri vardı.  Elmacık kemikleri dolgun idi. Niyazi’nin  özü ; işte bu dikkatli bakan misket gibi parlak iki küçücük  gözlerinde saklı idi. 

Niyazi ‘nin babası rahmetli  Osman amca ; Urfa’da  tanınmış  iyi  taş ustası ve iyilik sever güzel bir insandı. Biz gençleri de çok severdi. O, Adıyaman’ın tüm güzelliklerini Urfa’da hayatına tatbik etmeye çalışan mümin Kawilerden biri idi. Oğlu Niyazi’yi Urfa’da yeni açılan İmam Hatip Okuluna kendi eliyle kaydetmişti.  Osman amca çok mutlu idi bu kayıttan. Afacan Niyazi’yi ancak bu okul zapt edebilirdi onun nezdinde. Bu okulda hem dinini öğrenecek;  hem de dünyasını kurtaracaktı  Niyazi. Okuldaki öğrenciler arasında bile fırtına gibi idi Niyazi.  Onun okuldan  arkadaşları Halil Soran, Münip Görgün, Ömer Saatçı , Halil Denek, Hayati Baziki ve Ahmet Özdemir gibi  zeki öğrenciler vardı. Bunlarla ölene kadar arkadaşlıkları  devam etti  Niyazi’nin. Onun bu  dönem arkadaşlarından   kimi öğretmen , kimi  doktor ve de kimi veteriner oldular.  

Niyazi Dikme ise,  Urfa da  esnaflığı seçmişti.  Niyazi, Urfa’nın yemek sektörünüm en kıymetli mesleği kebabcılığı  seçmişti.  O bu dalda da Urfa’da birinci olmak istiyordu. O , Urfa kebapçılarının Dayısı oldu yıllarını vererek sevdiği mesleğine. 

Niyazi ;  Urfa’nın  yurtiçi ve yurtdışında aranan kebabcısı olmuştu.  

Niyazi Usta; tezgahında etleri  işlerken yüreğini , onları  kor ateşte pişirirken sevgisini  ve  misafirlerine ikram ederken de bir ressam ustalığıyla hareket ediyordu.  Niyazi usta kocaman gövdesiyle uçan bir pervaneye idi kebaplarını  masalara servis ederken . 

Çalışırken onun yüzünden okunan o mutluluk ; kebablarının  muhteşem   oluşundandı.   Onun gözünde para /pul  bir mana ifade etmezdi . Dayı Niyazi’ye   misafir memnuniyeti  daha çok önemliydi. Çünkü bu duygu onu diri tutuyordu. O, salaş mekanına gelenleri  müşteri değil , onları birer has misafir gibi  görürdü. Onun;  Birecik’in Sadrettin Patlıcanlarıyla yaptığı  Patlıcanlı Kebabı dillere destan idi.  Paşabağı Bahçelerinden gelen Domateslerle yaptığı Domates Kebabı, Kıssas ve Edene’den gelen soğanlarla  yaptığı Soğan Kebabı ile Culap ve  Cülmen bölgesinden gelen  yeşil ve kırmızı acı  isotlarla süslediği kebab servisleri  görülmeye değer usta bir ressamın elinden çıkan  harika tablo gibi idi. 

Onun elleriyle hazırladığı terbiyeli  Kuşbaşı, Haşhaş (Urfa) Kebabı ile Adana Kebabı ve taze kesilmiş Kuzuların ciğerlerinden yapılan Ciğer Kebabına  da diyecek olmazdı ha! Harika birer dürüm olurdu közde pişirilmiş  acı kırmızı  isotlarla  ciğer kebabı.  

O;  çok titiz ve temiz bir Kebab üstadı idi. Velhasıl onun elinde pişen  etler  harika birer iştah  açıcı  şifa iksiri olurdu.  O,  ömrünü Urfa lezzetine adamış güvenilir bir Kebap Üstadı idi. Onun tezgahına asla yanlış malzemeler  giremezdi .

O , gündüzleri Urfa’nın Kara Meydanında  ; Hüseyin Paşa Camiin güneyindeki merdivenlerle  yukarı çıkılan salaş  mekanında ; en az onun kadar  usta ve onun terbiyesinde yetişmiş , birer mahir usta olan  oğullarıyla , Urfalı ve Urfa’ya dışardan gelen ; misafirlere  helal lokma yedirmek için ter dökerlerdi . Onun mekanı  tek  öğün çalışırdı. Erken gelemeyen onun leziz harika kebanlarından mahrum kalırdı. Ve uzaktan gelipte onun leziz  kebabından yemeyen yerli  ve yabancı  misafirler kendilerini Urfa’ya gelmiş saymazlardı. 

Akşamları  ise o ; Urfa’nın meşhur birer hayat okulu olan  “ Sıra Geceler” inde  ; zikir meclislerinde , kültür , edebiyat , şiir, düşünce, fikir, siyaset ve musiki icrasında  nasıl   beyin ve gönüllere  birer manevi gıda  sunuluyorsa: O da bunun  yanında odalarda toplanan güzide insanların midelerine  harika kebablarıyla  ziyafet çekerdi. Bunun için de gerekli   alet ve edevatlarını önceden gideceği  mekanlara çıraklarıyla gönderirdi. Memleket meselelerinin hararetle konuşulup tartışıldığı bu güzide  dost mekanlarında  önceden hazik elleriyle terbiyelediği Kuşbaşı  Kebab etlerini, Urfa ve Adana Kebabları  için  zırhla çekilmiş etleri ve aşkla hazırlanmış  olduğu Patlıcan, Domates ve  Soğan Kebab şişlerini   huşu ile saplardı.  Onun yaptığı kebablar  dostlarına şifa olurdu. 

O , sırtına geçirdiği Urfa Kürkçü Pazarından  aldığı ; usta kürkçülerin diktiği kuzu postundan  kürkü ve boynundaki uzun atkısıyla aheste aheste,   ihtişamla çıkardı  Dede Osman’ın odasının  dik merdivenlerinden. 

En yakın dostlarının kullandığı ve kendisin de müdavimi olduğu bu oda:  Ulu Caminin güneyindeki muhtarın yeri idi. Şehrin merkezinde güzel bir mekan idi yılların eskitemediği bu odaları. 

Odayı rahmetli  dostum Ömer Saatçı, Mehmet Gerger, Ahmet Demir (Japon Dayı), Şevket Denek, Ömer Öncel, İbrahim Dörtkardeş, Mehmet Fahir Kayacan, Ömer Gayberi, Dr. Münip Görgün, Mehmet Dartar, İzzettin Olgun,Mahmut Kayacan, Sabri Tepe ve  Şevki Hafız ( Mehmet Altungöz ) ile Urfa’nın manevi kutuplarından , alim , fazıl  ve şecaat sahibi rahmetli Dede Osman hazretleri ile Fuat Ebe, Hasan Dinç, İbrahim İletmiş, Halil Denek ve Niyazi Dikme de hatırladığım kadarıyla odanın demirbaşlarından idiler. 

Odaları Dede Osman’nın odası olarak ün salmıştı.  Rahmetli Dede Osman’ın varlığı onlara güç verirdi. Nizip’e yerleşen Dede Osman,Nizip’ten her gelişlerinde onların baş konuğu olurdu.   O’nu Nizipliler bizden daha çok severlerdi. Nizip Belediye eski Başkanı  değerli kardeşim Fevzi  Akdoğan’ın babası rahmetli Hacı Kemal , Dede Osman’ı baş tacı ederdi . Dede Osman orada irşat görevini ifa ederdi. Urfa’ya Nizip heyetiyle her odaya misafir geldikleri zaman Niyazi  Usta sanatının tüm özelliklerini göstermek için  pervane gibi dönerdi . Odanın tüm müdavimleri  de Dede Osman’ın gelişiyle bayram ederlerdi. Ne güzel günlerdi o günler?

Odayı gece oturmaya hazırlayan Orhan da arı  gibi hızlı ve karınca gibi çalışan bir gençti. O, sobayı yakar, çayı demler ve acı kahveyi  de harika pişirirdi .  Yemek zamanlarında da yer sofrasını zevkle döşerdi.  Dostlarımdan başta Ömer Saatçı olmak üzere beni ; Ankara’dan Urfa’ya her gelişimde mutlaka bu asil ziyafete  davet  ederlerdi. Ankara’dan  Urfa’ya oğlum Necip Fazıl ile  gelmiş isem;  mutlaka abileri  Muhammed Fatih , Mikdad Lamih ile  çok değer verdiğim Azrail oğlu ; Kıssalı Hacı Ali Şenses ağabeyim ve Hüseyin Çelik’ i de bu ziyafete  götürürdüm. Dostlarımda çok memnun olurlardı bu gelişimize.  

Urfa’nın manevi mimarı ,alim ve fazıl  insanı Dede Osman hazretleri  de bizlerin bu iştirakine çok sevinirlerdi. Onunla aramız çok iyi idi. Beni çok severdi Dede Osman . 

Niyazi usta  harlanan  kocaman mangaldaki kor ateşin üzerinde  şişlere dizdiği o kebaplara  gönlünü ve sevgisini katarak sanatını konuşturacak bir eylemin içinde olurdu. Kebablar adeta ateşte pişmez  ; onun  hünerli ustalığıyla  gönül ateşinde pişer ve kendilerinden geçerlerdi . Kebabın kokusu Urfa semalarını kaplar ; komşu  odalardan da etrafa saçılan  kokular biri birine karışır ve yoldan geçen insanları mest ederdi.   

Odanın ortasına itina ile  serilen sofranın  etrafına  oturmuş tüm dostlar  ; Dayı  Niyazi ustanın hazik  ellerinden resmedilmiş o güzel nimetleri besmele ile indirirlerdi gövdelerine. Üstüne de buz gibi ayranlar içilirdi tas tas. Ardından da  Latif Gökçin’in ;  Gökçin Baklavaları   Salonundan sipariş edilmiş nar gibi kızarmış peynirli ve fıstıklı kadayıflar da sofraya indi mi  diyecek kalmazdı  o gece dostlarımın  keyiflerine.  

Bu keyiften sonra da  Dede Osman’ın genizden okuduğu muhteşem gazellerle  , ardından peş peşe gelen tek ve hoyratlarla bir musiki şölenine döner  ve de üstüne bal gibi sohbetlerle   gece birden yarılanırdı. İçilen çay ve  mırralarla birlikte  peş peşe çekilen Adıyamanın dağ   tütününden sarma cığara dumanlarından  göz gözü görmez olurdu oda da.  Bu güzel gecenin bitmesini istemezdi hiç kimse. 

Bu unutulmaz oda da senden  önce rahmete kavuşan dostlarımın her birinin ayrı ayrı yeri  vardır benim yüreğimde. Hayatta kalan dostlarımdan  değerli  insan ,aziz dost Fuat Ebe ile Urfa’nın canlı tarihi , insanları soy ağaçları ile en  iyi bilenlerden Hasan Dinç’in de ayrı yerleri vardır. Genç kardeşlerimden  İbrahim  İletmiş ile yılların vefalı insanı Halil  Denek ‘ e de uzun ve hayırlı ömürler diliyorum. Onlarda sağolsunlar , var olsunlar . Senelerdir dostluklarımız bakidir onlarla.  

Senden önce  ahirete göç eden benim ilk Reis vekilim, can kardeşim  Mehmet Gerger; iyi bir esnaf, iyi bir siyasetçi  idi. Ondan sonra  ikinci Reis vekilim, harika insan Hacı Hüseyin Coşkun  ağabeyin  de ayrı bir yeri vardır benim gönlümde .  Onunla ta çocukluğumdan beri bir bağım vardı:  Ben daha çaycı çırağı iken ; o da , Hal Pazarında , Hacı Süleyman Gözühoş’un yanında muhasebeci idi. O günden bu yana bilge bir zat ve gün görmüş ,  umur bilir bir insandı. 

Bana: “ Kalem elinde , alem elinde! “ derdi. Ondan sonra üçüncü Reis vekilim ise, sevgili kardeşim, aziz dostum, güleç yüzlü , iyi kalpli , melek sima Ömer Saatçı  idi. Ömer ,benim için çok  iyi bir dosttu.  Cömert biri idi koca yürekli dostunun dostu iyi bir ağa idi. Şevket Denek ise,  gönül ehli ve insanların dertlerine koşar ve ortak olmayı seven biri idi. Fedakar ve vefakâr bir insan idi. Japon Ahmet Demir dayı ise, tam bir fenomen siyasetçi,  kabadayı ve yiğit bir insan idi. Urfa’nın Kurre  insanlarındandı.  Mehmet Fahir Kayacan’nın da benim gönlümde ayrı bir yeri vardı siyaset aleminde. O , yüz otuz kiloluk gövdesiyle hizmete severek koşan  bir kelebek gibi idi. Unutulmaz bir hafızaya sahip idi. O, Urfa’nın bir isim hafızı idi. Hele Mehmet Dartar ! O, dostluğun kantarı idi. İyi bir mümin ve kılıç gibi dürüst bir insan idi . İbrahim Dörtkardeş ise, gönüllere su serpen bir dosttu. Sözünün sahibi vakur bir dost idi. Sözü toktu İbrahim Dörtkardeş ‘in. Ömer Gayberi ise,ayrı bir kıymet idi odanın. O da tam bir gayıp eri idi. Gönül insanı idi. Sabri Tepe ise,  her şeyi  ince ince düşünen ve insanlara yardım etmeyi seven biri idi. O, yıllarca siyasette kahrımı çekmişti. Ömer Öncel ise, tam bir hesap adamı idi. Çok genç yaşta gitti  öte aleme.  Mahmut Kayacan ise, ince ironiyi seven , zevkli , zeki  ve  temiz yürekli candan bir dost idi. Dr. Münip Görgün ise, odanın gülü ve her şeyi doğrudan doğruya insanların yüzüne söyleyen, hakkı söylemek için yerinde duramayan; doğrucu bir Davut idi. O, iyi bir Hat Üstadı ve bıçak gibi keskin bir akide sahibi ve müstakim bir mümin idi. İzzettin Olgun  ise ; kavi bir siyasetçi ve gönlü geniş bir dost idi. Onun kocaman kafası kadar kocaman da  bir yüreği vardı. Seçim Sandığı başında kafasını senin  için kıracak iyi bir partici idi. O da senden kısa bir zaman önce gitti dönülmez gerçek aleme. 

Sıra Şevki Hafıza gelince;  onun yeri apayrıdır benim yüreğimde . O, dostları arasında çimento görevi görürdü. Onun sözü kadar, sesi  de çok güzeldi. O’nun  Kur’an tilaveti sadece Urfa’da değil ; tüm yurtta dillere destan idi. Okuduğu gazellerde de Tenekeci Mahmud’u , Şeyh İbrahim’i, Bozeninoğlu Halil Hafızı ,Dellek  Mahmud Hafızı ve  Kazancı Bedih usta ve daha nice değerli ustamızı aratmazdı. Siyasette de benim arkamda dağ gibi duran bir ağabeyim idi. 

Urfa’nın manevi mimarlarından ;  Urfa’nın dışarıdaki  yüz akımız, alim ve fazıl zatı , gönül ehli , asrın  mutasavvıflarından Dede Osman Efendiye gelince ; o da benim Urfa’daki gönül kalem idi.  Onun dürüst ve siyasetteki dik duruşu bir destandı Erbakan hoca nezdinde. 

Ve sen , benim çilekeş kardeşim , siyasette hep benimle olan Niyazi Dikme gönüldaşım! Yiğit bir adam idin. Korkusuz bir dost idin. Ağzının tadını bilen her Urfalının en az bir kez uğramışlığı vardır senin  mekanına.  Ve tatmıştır o lezzetli kebaplarından. Urfa’da  kebap sektörünün tohumunu atan eski ustalarının mirasını  üstün yeteneğiyle temsil etmiş  ve Urfa’yı hakkıyla tanıtan  ustalarından olmuştu. Nefesi tıkanırdı son demlerinde. Ama gönlü ve o gözleri  hep ileriye bakardı. Beni görünce yüreğinin nasıl çarptığını hep hissederdim. 

Rahmetli Hüseyin Baykuş ile  kebab yemeğe geldiğimizde bir bakışı vardı ki , o hiç gitmiyor gözlerimin önünden!   

Hey gidi günler, hey! Şimdi de onun bu ayrılığı  bize çok giran geldi ! Ne edelim ki, kader bu?  Bir şey gelmiyordu  elden. Her giden bir parça götürüyordu  bizden. Bizim de  bu fermana boynumuz kıldan ince ! “Her canlı ölümü tadacaktır.”buyrulur  ilahi Furkan’da.  Bu İlahi emir mucibince sen de içtin ölüm şerbetini ecelin elinden. Güle güle aziz dostum güle güle!

Yetmişbeş yıllık çileli ömrünün vadesi  bugün sona erdi.  Senin de ömür  güneşin bugün söndü.  Bizleri mahzun bırakıp gidiyorsun Hakkın divanına. Uğurun açık olsun. Bu ayrılık dostların için acı; ama senin ‘düğün gecen’ dir. Unutma!  Bu firaklar , visale ermek içindir. Dostlarımız bir bir gidiyor bu fani alemden  beka alemine;  geride bizleri yetim bırakarak! Bu yıl kimler gitmedi ki , öte aleme,  kimler ?    

İstanbul’dan sana  muhteşem kebaplarını yesinler diye  gönderdiğimiz heyetin başındaki değerli insan, güzel dost, ahlaklı siyasetçi ve iyi bir fikir adamı Mehmet Nuri Gökalp ağabeyimiz de  gitti öte aleme.  Urfa’ya gelen dostlarımıza ikram ettiğin o güzel kebaplarınla  nam saldın  onun dilinden  İstanbul’un her yerine.

Ben ;  bugün candan bir mümin dostumu , dava arkadaşımı , siyaset yoldaşımı ;  Urfa ise , etlere hazik elleriyle  tad veren ve onları kor ateşte  usta bir ressam  gibi resmeden  lezzetin efendisi , senelerin efsane kebabcısı : Dayı Niyazi Dikme Ustasını da  gönderdi öte aleme. Urfa’nın  başı sağolsun. 

Başta kederli ailene  , acılı evlatlarına ,  onu seven esnaf dostlarınla  ; tüm siyasi yoldaşlarına  yüce Rabbimden sabırlar diliyorum. 

İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raciün.



İsim Soyisim :
E-Mail :

Bu habere ilk yorumu siz yapın.