Neyzen Tevfik soğuk bir kış günü aç sefil ortada kalır Sığınır bir caminin şadırvanına ve bekler ki, birisi onu görsün ve yardım etsin. Fakat hava soğuk, gelen giden yok… Çaresiz kalkar yerinden ve perperişan, kalacağı yere doğru yürümeye başlar. O dönemin en varlıklı ailelerinden birinin gencecik oğlu, askerden yeni gelmiştir. Onu görür ve halini anlar. Genç adam, o günün en büyük parasını cebinden çıkartır, takdim edecektir ama bir sorun vardır. Karşısındaki, koskoca Neyzen Tevfik’tir. Allah’ın, deli ve veli bir kulu..! Koca Neyzen’in sağı solu belli olmaz ki, bir bakarsın devlet başkanlarına kafa tutar. Bir bakarsın, zamanın en zengin adamlarını yerin dibine sokar. Delikanlı parayı buruşturup, Neyzen’in ayaklarının dibine doğru hafifçe atar.. Sonra, omuzuna dokunup; – ‘Efendim, paranızı düşürmüşsünüz .” der. Neyzen’in gözleri zaten hasta, zar zor açar göz kapaklarını ve çocuğa bakar. Anlıyor tabii ki inceliği, zarafeti.; -Ah be çocuk, ah be evladım… O düşen, sizin pırlanta kalbinizdir.. Nezaket, insanlık ne güzel şey. . Demek ki, almanın da vermenin de bir adabı varmış.”